Üniversite Sınav Sistemi & Türkçe
- Karya Oktem
- 28 Haz 2021
- 5 dakikada okunur
1-Üniversite sınavına girecek olan öğrencilere ne gibi tavsiyeler verirsiniz? Türkçenin yeri ve önemi hakkında ne düşünüyorsunuz bu sınavda?

Bu sınavda da net bir şekilde gördüğümüz gibi matematik belirleyici oldu bunun da kökeni yine Türkçeye dayanıyor. Türkçenin öğrenciler tarafından 5. sınıftan itibaren çok güzel öğrenilmesi ve özümsenmesi gerekiyor. Bu güzel bir şekilde öğrenilirse Türkçeyi iyi bilen öğrenci, matematik ve diğer derslerde de gerçekten çok daha başarılı olabiliyor. Çünkü soru kökünü dikkatli okuyabilen bir öğrenci gerçekten de daha başarılı oluyor. O yüzden öncelikle Türkçeniz iyi olmalı derim.
Bunu sadece kendi branşım olduğu için söylemiyorum, diğer öğretmen arkadaşlarıma da her zaman söylerim: "Her öğretmen önce Türkçe öğretmenidir ,ondan sonra branşlara dağılır." Yani öğretmenlerin de düzgün bir şekilde Türkçeyi kullanması gerekir ki etkin ve verimli bir öğretim yapabilsin.
2- Sınavdaki başarı ve başarısızlığın sizce temel sebebi nedir?
Bence bunun ilk nedeni ezberci eğitim sistemi. Yakın zamanda uygulanan üniversite sınavı için öğrencilerin genel yorumlamaları "Matematik çok zordu", "Şöyle çok zorlandık", "TYT çok zordu, AYT çok zordu" demelerinin temel sebebi aslında mantıkçı olarak bakmayıp ezberden gitmeleri. Ayrıca yorum yapma güçlerinin de eksik olması. Yeni sistemde biz ağırlıklı olarak öğrencilerin yorum gücünü arttırmaya çalışıyoruz. Yorumlayabilme çok önemli ve artık sınavların mantığı "Yorumlayabilen öğrenci başarılı olsun" ilkesine göre hazırlanıyor.

3- Üniversite hazırlık sürecinde öğrencinin ailesi, çevresi ve öğretmenlerinin desteği ve ilgisi nasıl olmalı? Bunun öğrencinin başarısında ne gibi etkisi olduğunu düşünüyorsunuz? Bu süreçte bir profesyonel bir destek alınması yararlı olur mu?
Çok güzel ve önemli bir soru. Öncelikle çevrenin çok büyük bir etkisi var bu olumlu da olabilir olumsuz da olabilir. Burada kesinlikle bir uzmandan destek alarak -bu bir rehberlik öğretmeni olabilir -o sırada öğrenci ile daha yakın iletişim ve ilişki halinde olan kişi kulanılmalı. Çünkü bu noktada 3. kişi çok önemli bir görev üstleniyor. Bunu bizler de kendi hayatlarımızda yaşamışızdır. Kendi anne babamız söylediğinde ciddiye almayıp dinlemediğimiz şeyleri bir üçüncü kişi söylediği zaman daha iyi dinleyip uygulamaya yatkınız. Onlara daha çok saygı duyar ve dediklerine önem verirdik. Bu bağlamda bu üçüncü kişiyi çok iyi seçmek lazım.
Z kuşağı biraz zor bir kuşak olduğu için öğrenci-öğretmen-veli iş birliği ne kadar iletişim içinde olursa o kadar sağlıklı olur. Çünkü bazen velide de bilgi eksikliği olabiliyor ve çocuğu yanlış yönlendiriyor. Bu durumda 3. kişi dediğimiz uzman veya öğretmenin yönlendirmesi ve tecrübesi ile genel bir yol haritası belirlenebiliyor.
Dediğiniz gibi aile ve çevre çocuğun psikolojisi için çok önemli ve bu süreçte çocuğun çok kıyaslanmaması veya sıkılmaması da gerekiyor. Ayrıca çocuğun gerçekten istekleri doğrultusunda bir yol belirlemek gerekiyor çünkü bazen veliler kendi istek ve hayallerini çocuğa dayatabiliyor ve çocuk istemeyerek bu baskı altında çalışmak zorunda hissediyor. Ayrıca öğrencinin de kendini iyi tanıması her zaman mümkün olmadığı için bunu da uzman yardımıyla analiz etmek ve incelemek gerekiyor. Örneğin öğrenci hukuk okumak istiyor ama hiç o eğitime ve mesleğe uygun bir profil ve becerisi yok. Bu noktada uzmanın olaya açıklık getirip doğru seçenekleri aile ve öğrenciye sunması gerekiyor. bunu da öğrenciyi kırmadan, meslek testleri ile öğrencinin hangi alanlarda başarılı olacağı bulunabilir rahatça.
3- Türkçenin önemi ve günlük hayat ve iş hayatında Türkçenin kullanımı hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?

Türkçenin önemi artık herkes tarafından kabul edilip biliniyor. Her şeyden önce ana dilimiz ve ana ders olarak görülüyor. Temelden alınan düzgün bir Türkçe eğitimi, düzenli kitap okuma, okuduğunu anlama ileride öğrencilerin kendi hayatlarında ve işlerinde başarılı olmalarını da sağlıyor. 20 yıllık gözlemlerime göre Türkçesi çok iyi olan sayısal öğrencilerim kariyer basamaklarında hep çok iyi yerlere geldi. Ayrıca günlük hayattaki başarı ve kendimizi ifade etme gücü adına da Türkçe çok önemli bir yere sahip. Çünkü kendimizi ne kadar sağlıklı ve net ifade edebilirsek o kadar kolay ve rahat bir şekilde istediklerimize de ulaşıp başarıyı yakalıyoruz. Facebook, Google bile sen kendi dilinde bir şey yazdığında "Bunu mu demek istediniz?" diyor. Onlar bile düzeltiyor, bu nedenle sen de doğrusunu bil ve dilini doğru kullan. Çünkü bizde yabancı özentiliği maalesef çok fazladır, yani kalıplara kavramlara çok şartlanır ve yabancı dilde söyleriz ve bu çok yanlış bir mantık. örneğin mp3( em- pe - üç) derler, baktığınızda her dil var :) "em" Ingilizce, "pe" türkçe, üç "türkçe". ya em-pi-three de ya da me-pe-üç de. bu da genel olarak coğrafi konumunda nedeniyle batı ve doğu arasında kalarak yaşadığımız kafa karışıklığından kaynaklandığını düşünüyorum.
Şuna da biliyorsunuz "plaza dili" diye bir şey oluştu. Tabii ki bazı teknik kavramlarda yabancı dil kullanılabilir ama genel anlamda Türkçesi varsa onu tercih etmek anlam bütünlüğü ve cümle yapısı olarak çok daha doğru ve hoş oluyor. Öğrencilerimden de hep ricam budur aslında ve ileride önemli ve büyük yerlere geldiklerinde, "Bir şeyleri siz bulun ve adını siz koyun" derim. Örnek olarak "Behçet hastalığı", bizim profesörümüz tarafından bulunduğu için bütün Dünya'da da bu isimle bilinir.
Kendi dilimizi koruyup kollamamız gerekiyor çünkü ne kadar dışarıya bağımlı hale gelirsek o kadar güçsüzleşiriz. Özellikle Fransa'daki insanların dilini kullanış ve sahip çıkış şekillerini gördüğümde, bizim de bu konuda daha dirençli ve çabalı davranmamız gerektiğini düşünüyorum. Çünkü Fransızlar İngilizce bildiği halde, Fransa'da onlara bir soru sorduğunda, Fransızca değilse sana cevap vermiyor ve Fransızca konuşmanı istiyor. Yani bu kendi dilini sahiplenme durumudur.
Ayrıca ön yargılarımızı kırar ve marka isimlerimizde de İngilizce yerine Türkçe isimler seçersek bence çok daha güzel olacak. Bu şekilde Dünya'da tanınma ve yayılmamız ülke ve dil adına da çok daha köklü ve yararlı olur diye düşünüyorum. Mesela “Getir"in son dönemde artan başarısı hepimizi çok gururlandırıyor, İngiltere'de çok iyi şekilde gidiyor.
4- Ana dilini iyi ve doğru kullanabilen bir bireyin yabancı dil öğrenmesi daha mı kolay ve başarılı olur?

Tabii ki! Yabancı dil sınavına giren öğrencilerimin çok iyi şekilde Türkçe bilgisi olduğunu görüyorum. Türkçe temellerinin güçlü olması başka dilleri öğrenme güçlerini de arttırıyor. Bu çoğu dilde de geçerli olan bir olay. Temel felsefede her zaman ana dil yatıyor. Ana diliniz iyiyse, her anlamda bağımsızsınızdır ve istediğiniz her şeyi yapabilecek güçtesinizdir.
5- Türkiye'deki sınav sistemi?

Ezbere dayalı bir sistem. Üniversiteler kendi sınavları ile öğrencileri almadığı için, belli bir merkezi sınav ihtiyacı hissediliyor. 3 milyona yakın aday var ve çok ciddi bir oran, bunu elemek için biraz daha teknik sorular sorup ezberci tekniklerle bunu yapmak. Ama ilk soruda da dediğim gibi sınav sistemlerinde de artık köklü değişiklikler var ve öğrenciler bunu ayak uyduramıyor ve bunları zor soru olarak nitelendiriyor. Aslında zor soru diye bir şey yoktur! Öğrenilmeyen diye bir şey vardır. O nedenle zorluk göreceli bir kavramdır. Sınav sistemimizin biraz daha öğrencilerin yeteneklerine ve karakteristik özelliklerine göre şekillenmesi gerekiyor. Örneğin tıp öğrencinin çok derin ve detaylı bir matematik bilgisine gereksinim duyacağını düşünmüyorum. 5. sınıftan itibaren öğrencilerin zevkleri ve yetenekleri net bir şekilde belirlenir ve ona göre yönlendirilir ve eğitim konularına ağırlık verilirse onların da çok daha eğlenerek ve istekli çalışacağını, daha sonradan da başarılı olacakları doğru bölümleri tercih edeceklerine inanıyorum. Eskiden üniversite kapılarında çok büyük yığılma oluyordu şimdi ise üniversite çıkış kapısında büyük bir yığılma var çünkü birçok özel üniversite açıldı. Artık üniversiteye girememe gibi bir dert yok ama üniversite bittikten sonra işsizlik sorunu çok büyük bir problem.
Binlerce işsiz var ve bu nedenle devletlerin ihtiyaçlarına göre bölümler belirlenmeli ve o bölümlerin de kapasiteleri devletlerin ihtiyaçlarına göre seçilmeli. Yani çocuk yıllar öncesinden bilmeli, ben buradan mezun olursam şu yerde çalışabilirim diye. Sınav sisteminin öğrenci odaklı ve eleyici sistem yerine yayıcı bir sisteme geçmesini temenni ederim. Bu genel oluşan tıkanmayı önleyecek ve havuzu tek musluk yerine birçok kanaldan dolduracak. Ayrıca işveren için de kimse ezberci bir robot çalışan istemez herkes iyi analiz yapan, yorumlama yeteceği ve pratik zekası yüksek bireyler istiyor bu nedenle sınav sistemi de buna uygun ve bu tarz düşünmeyi aşılayan bir sistem olmalı.

İletişim: Korhan Coşkun
@kcakademi YouTube: https://www.youtube.com/c/KCAKADEMİKorhanHoca
Comments